Ya Bir Gun Biri Cikip Affedemeyeceginiz Bir Sey Yaparsa?

        Hayatım ile ilgili eleştirilerine en ehemmiyet verdiğim insan babamdır benim. Üstelik ilişkimizin temelinde saf sevgi yatmasından daha kuvvetli nedenleri var bu tercihimin ki başlı başına bir yazı olur. Babam beni en çok tanıdığım herkese “iyi” sıfatını vermemden ötürü eleştirir. “İyilik meziyet değildir” der, “bana sahip olduğu başka şeyleri söyle.” Yaşım ilerledikçe, hayatı daha da tecrübe ettikçe anlam kazandı babamın tekrarından duyarsızlaştığım bu cümlesi. Ne zaman ki “iyi” diye tasvir ettiklerim “iyi”nin barındırmayacağı şeyler yaptı, ancak o zaman sorgulamaya başladım başlangıçta “iyi” sıfatını haketmek için bana sunmuş olduklarını. Kalp kırıklığım, hayretim, hayal kırıklığım “iyi”yi tanımlamaya itti beni.

        Hangi insan özellikleri erdemli sınıfina aitti? Bu soruyu elimden geldiğince cevaplayabilmem önemliydi, çünkü ancak netleşirse anlam insanlara daha bilinçli atamalar yapabilecektim. Ve böylelikle olası kırgınlıkları engelleyecektim aklımca. Babamın yapamadığını kendi kendime başaracaktım.

        Fakat yanlis yoldaydim, çünkü soruyu kişiselleştirmektense evrensel bir cevap arıyordum. Yanlış yoldaydım çünkü “erdem” kelimesinin anlamı aşikar değildi; ne evrensel bir anlamı, ne de doğru bir cevabı vardı. Bu kelimenin bana ait yorumunu evrensel kabul etmemem gerekiyordu. Hatta aynı eylem, hemen hemen aynı bir tepki, bir koşul için erdemli olabilirken diğer bir koşulda hiç de yüceltilmeye laik olmayabilirdi. Aynı tutum, aynı davranış bir durumda isabetliyken başka bir durumda yakışık almayabilirdi. Denklem sabit değildi, şartlara ve insanlara bağlı olarak değişkenlik gösteriyordu. İyinin karşıtını kötü diye biliyorduysam, kötü birden çok, dinamik ve durumsaldı. Örneğin adaletsizlik karşısında öfkelenmek erdemliyken, ortada geçerli bir neden yokken öfkelenmek hırçınlıktı. Ve affedebilmek… Çoğu durumda bağışlayıcı olabilmek üst sınıf bir erdemdi. Peki ya affetmenin bizi gaddarlaştığı zamanlarda? Ya affetmenin mağduru ve yaşadıklarını görmezden gelmeye denk olabileceği koşullarda affetmek ne demekti? Hala bir erdem miydi? Affetmek bile amansız ve acımasız olabilirdi. Mağdur’u unutmak olarak adlandırılabilinirdi. Geçmişi bastırabilirdi. Mağdura duyarsız kalmak pahasına, caniye hassasiyet besleyebilmek, duyarlılık geliştirebilmekti. İntikamın acımasızca, affetmenin ise büyüklük olduğu konvensiyonel inançlarda bile istisnai esnekliklere yer vardı. En çok ihtiyacını duyduğum erdem bile sınıf değiştirebilirken ben bu sorunun altından nasıl kalkacaktım?

Zaman aldı, bir o kadar da gayret göstermem gerekti, fakat sorduğum soru en anlık rahatlama sağlayacak cevaplara bedel bir farkındalık getirdi beraberinde: insanların kişisel güvenlik arzumuz sebebiyle sıfatlandırılmaması gerektiği.

        Durumsal etkenler bazen o kadar kuvvetli olurlarki varsayılan iyi özelliklerimizi, güzel eğilimlerimizi, erdemlerimizi geçersiz kılarlar. Bu sebeptendir, kendilerine ve çevrelerindekilere göre iyi olarak değerlendirilen insanların zaman zaman korkunç şeyler yapabilmeleri. Durumsal etkenlerin zaman zaman öngörülemeyen şekilde değişkenlik gösterdiği şu hayatta, anlamsızlıklara anlam verebilmek için kendimize, başkalarına atadığımız sıfatlar aslında en büyük zararı veren bize. Hayatin getirdikleri karsisinda yetersiz kalan, esneklige karsit sifatlar… Ben bunu anladigim zaman farkettim, bana yapilan ve “haksizlik” olarak degerlendirdigim hareketin akibetinde yasadigim olaganustu kirginligin ustesinden gelemememin asil nedeninin kendime verdigim “bagislayici” sifati oldugunu. Bu sifat kisiligime bir sinirlama getiriyordu. O ana kadar kendime bagislayici biri olarak anlam veren ben, karsimdakini bir turlu bagislayamiyordum. Sinirlarimi asamiyordum… Her seyden once bu uyumsuzluk, bu celiskiydi bana aci veren, beni cikmaza iten.

Zaman aldi, bir o kadarda gayret gostermem gerekti, fakat sordugum soru en anlik rahatlama saglayacak cevaplara bedel bir farkindalik getirdi beraberinde: insanlarin durumdan duruma, zamandan zamana tutarsiz olduklari. Ustelik de bu tutarsizligin, reddinin mutluluk ihtimalini yok edecegi, cok gercek bir parcasi olmasi hayatin…



6 comments:

  1. Aynı sekilde bi insan icin öldüğünde de "cok iyi bi insandı" deriz, neydi bu iyilik? Ben de bu soruyu sorarım hep.. Gunahsız mıydı, kusursuz muydu? Hayır. O halde dunyada iken hata yapıp bize göre günahı ve kusuru oldugunda yapığı şeyler öldüğünde anlamsız oluyordu. Dünyada ne gerek vardı bu kadar kırgınlığa? Onun içindir sevdiğimizin ya da herhangi birinin ölümüyle karşılaştığımızda herşeyin boş gelişi..

    http://chicthem.blogspot.com

    ReplyDelete
  2. Bazen gercekler aslında goremediklerimiz olur bizi en cok kiran uzen gercekler.. biz herkezi kendimiz saniriz bu yuzden bu kadar kirilip inciliriz bilmeyiz ki insanlik zaaflarla dolu bir cehennemin elcileri.. Vazgeceriz en cok kullandigimiz kelime birden 'yeter artik' olmaya baslar iste o zaman herseyin bittiğini artık benim ben olmadığımı kabullendiğim zaman olur..

    ReplyDelete
  3. Hiç bir zaman mevlana olamayacaksın............

    ReplyDelete
  4. Affedilmeyecek hic birsey yok aslinda sadece biraz empati yapman lazim.. .

    Benim bloguma da bakabilirsin

    ReplyDelete
  5. Bence herşeyi ve herkesi affederim gibi büyük konuşmamak lazım.. sonra sevdiğin terkedip başkasına gider de insan mazaallah altında kalır..

    affeden affedilir.. ama genellikle affedenler acı çeken taraf oluyor..

    güzel yazı olmuş.. bu yazınızı kendi sosyal ağımda paylaşacağım.. www.yetiket.com

    ReplyDelete
  6. bu arada kendi bloğuma da beklerim.. :)

    http://2kere2beseder.wordpress.com/

    ReplyDelete